e-Başvuru
Erişilebilirlik Menüsü
Bolu Belediye Başkanının Kamuoyuna Yansıyan İfadeleri Hakkında Basın Açıklaması
Bolu Belediye Başkanının Kamuoyuna Yansıyan İfadeleri Hakkında Basın Açıklaması
03.10.2022
A- A+

Bolu Belediyesi’nde kıyılacak nikâhlardaki yeni ücret tarifeleri için Belediye Başkanı Tanju ÖZCAN tarafından “Taraflardan birisinin ya da ikisinin de yabancı uyruklu olması halinde nikah ücreti 100.000 TL olacak. (…) Yabancıların Bolu’da evlenip Bolu’ya yerleşmelerini çoluk çocuk sahibi olmalarını istemiyoruz. Ülkelerine dönmelerini istiyoruz. İki tane yabancı uyruklu Bolu’da evlenmesin diye, Bolu’ya yerleşmesin diye, Bolu’da çoluk çocuk sahibi olmasın diye, iki Suriyeli, iki Iraklı Bolu’da evlenmesin diye işte biz bu düzenlemeyi getiriyoruz." ifadeleri kullanılmıştır. Belediye Başkanının, daha önceki bir tarihte de yabancı uyruklu kişiler açısından su faturası ve katı atık vergisi ücretleri başta olmak üzere bazı ücretlere 10 katı zam yapılacağı şeklinde açıklamaları olmuştur.

Temel insan hakları ilkelerinden biri “eşitlik ilkesi ve ayrımcılığa maruz bırakılmama”, Anayasamızın 10’uncu maddesi ile 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nda güvence altına alınmaktadır.

Kişilerin “milliyet, etnik köken, ırk, renk ve cinsiyetleri” nedeniyle ayrıştırılmaları Türkiye’nin de tarafı olduğu “Birleşmiş Milletler Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme”; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “Irk veya Etnik Kökene Bakılmaksızın Kişilere Eşit Muamele İlkesinin Uygulanmasına İlişkin 2000/43/AT sayılı Avrupa Konsey Direktifi” başta olmak üzere uluslararası insan hakları müktesebatı ile evrensel insan hakları ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır.

“Evlenme hakkı ve ailenin korunması” uluslararası düzenlemeler ve ulusal hukuk bağlamında korunan temel insan haklarından birisini teşkil etmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 16’ncı maddesinin birinci fıkrasında “evlilik çağına varan her erkek ve kadının; ırk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenme ve aile kurma hakkına haiz olduğu” düzenlenmektedir. BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 23’üncü maddesinde “(1) Aile toplumun doğal ve esaslı birimidir ve aile toplum ve Devlet tarafından korunma hakkına sahiptir. (2) Evlilik çağındaki her erkek ve kadının evlenme ve aile kurma hakkı hukuk tarafından tanınır.” hükümleri yer almaktadır. Benzer biçimde, ulusal hukuk düzenimizde de “özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı” ve “ailenin korunması” anayasal haklar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin denetim mekanizması olan İnsan Hakları Komitesi, 23’üncü madde hakkındaki 19 No’lu Genel Yorumunda; “aile kurma hakkının prensip olarak birlikte yaşama ve üreme olanağı anlamını taşıdığına; Taraf Devletlerin, aile planlaması politikalarını benimserken bunların Sözleşme hükümleriyle uyumlu olması ve özellikle ayrımcı veya zorunlu nitelik arz etmemesi” gerektiğine dikkat çekmektedir.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2010 tarihli O’Donoghue ve Diğerleri/ Birleşik Krallık kararı; “evlilik için yüksek dosya ücreti ödeme zorunluluğunun muhtaç kimseler açısından evliliğe ciddi bir engel oluşturduğunu tespit ederek bunun evlilik hakkının özünü ihlal eder nitelikte” olduğunu vurgulamaktadır. Söz konusu kararda Mahkeme, göçmen durumundaki insanların büyük bir çoğunluğunun çalışma olanağına sahip olmaması veya çok düşük gelire sahip olması dikkate alındığında dosya ücretlerinin evlilik hakkını ihlal etmeye yetecek kadar yüksek olduğu değerlendirmesinde bulunmaktadır.

Farklı kimliklere sahip grupların bulunduğu demokratik toplumlarda herkesin kimliğine saygı duymak önem arz etmektedir. Toplumsal barışı bozan, kişileri ayrıştıran ve onlara farklı muamelede bulunulabileceğine yönelik nefret söylemi içeren beyanlar Anayasa’da güvence altına alınan ifade özgürlüğünün sınırlarını aşmaktadır. Avrupa Bakanlar Komitesinin 97(20) sayılı Tavsiye kararında da belirtildiği üzere “nefret söylemi; ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde kendini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı her türlü nefret biçimini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimi” olarak tanımlanmıştır.

Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) “Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı, Anti-semitizm ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele başlıklı 1 No’lu Genel Politika Tavsiye Kararı’nda”, taraf devletlere, “kamu hizmetleri ile sağlık, eğitim hizmetleri ve sosyal hizmetler gibi kamusal nitelik taşıyan hizmetlerin, toplum üyeleri arasında hiçbir ayrım gözetemeyecek şekilde herkese açık olmasını temin etmek;”;“ırksal, etnik, milli ya da dinsel topluluklara ya da bu tür topluluklara ait olmalarından dolayı bunların üyelerine karşı [toplumu], kin, ayrımcılık ya da şiddet kullanmaya tahrik eden sözlü, yazılı, görsel işitsel ifadeler ile elektronik medya araçları da dahil olmak üzere diğer ifade araçları kullanılmak suretiyle açıklanan ifadelerin hukuksal açıdan bir suç olarak tasnif edilmesi ve bu suçun söz konusu malzemenin üretilmesi, dağıtılması ve dağıtım amacıyla istiflenmesi hususlarını da kapsaması” tavsiyesinde bulunmuştur.

 Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT), 5 Aralık 2006 tarihli ve MC.DEC/13/06 sayılı ve 30 Kasım 2007 tarihli ve MC.DEC/10/07 sayılı Hoşgörüsüzlükle ve Irkçılıkla Mücadele ve Karşılıklı Saygı ve Anlayışın Geliştirilmesi başlıklı Kararı’nda, AGİT Bakanlar Konseyi’nin, ırkçı, yabancı düşmanı ve ayrımcı kamuoyu söylemlerinden kaygı duyduğunu belirtmiştir. Ayrıca AGİT Katılımcı Devletlerini ev sahibi ülkelerde yasal olarak ikamet eden göçmenler ile ulusal azınlıklara mensup kişileri, vatansız kişileri ve mültecileri ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, ayrımcılığa ve şiddetli hoşgörüsüzlük eylemlerine karşı korumaya ve düzenli göçmenlerin ve diğer kişilerin entegrasyonu ve toplumsal hayata aktif katılımı için ulusal stratejileri ve programları geliştirmeye veya güçlendirmeye çağırmıştır.

6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 5’inci maddesi kapsamında “kamusal ve özel alanda hizmet sunan gerçek ve tüzel kişilerin yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan kişiler aleyhine ayrımcılık yapılması” yasaklanmıştır. Bu çerçevede yabancıların makul gerekçe olmaksızın hizmetlerin sunumu aşamasında ayrımcı bir muameleye tabi tutulması, evrensel insan hakları ilkeleri ile ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. 6701 sayılı Kanun kapsamında ayrımcılık yasağını ihlal eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında Kurumun resen araştırma ve idari yaptırım uygulama yetkisi bulunmaktadır.

Söz konusu ifadeler, temel misyonu insan haklarını korumak ve geliştirmek, ayrımcılığı önlemek ve kişilerin eşit muamele görmesini sağlamak olan Kurumumuz tarafından yakından takip edilmektedir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Paylaş :