Yaşam hakkı, en kutsal ve temel insan hakkıdır. Diğer bütün haklar yaşam hakkının varlığına bağlıdır.
Devlet, ülkesinde yaşayanların yaşam hakkını korumakla yükümlü olduğu gibi egemenliği altındaki insanların da birbirlerini öldürmelerini engelleyecek her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Yaşam hakkının korunmasından, diğer temel haklarda olduğu gibi, sadece devlet değil toplum ve toplumu oluşturan ilgili bütün özel ve tüzel kişiler de sorumludur.
İçinde yaşadığımız dünya, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik, dijital ve sair şiddetin tüm boyutlarının ve çeşitlerinin yoğun bir şekilde yaşandığı bir dünyadır. Şiddet, insan onuruna, yaşam hakkına, özgürlük ve güvenlik hakkına, toplum hayatına, özel hayata ve aile hayatına zarar vermektedir. Şiddetsiz bir dünya ve toplumsal yaşamın sağlanması için herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Bir ülkede bireyler birbirlerinin hayatına son veriyorlarsa, başkalarının haklarına saygıyı öğretemeyen aileler sorumludur. Yaşam hakkına saygıyı öğretemeyen bir eğitim sistemi sorumludur. Makul düzenlemeler yapamayan bir yasama erki sorumludur. Gerekli önlemleri alamayan kolluk kuvvetleri ve yürütme gücü sorumludur. Etkin soruşturma yapamayan ve adil cezalar veremeyen yargı sorumludur. Şiddetin yayılmasına sebep olan medya ve toplum sorumludur.
Başarılı bir şekilde uygulanamasa da barış içinde yaşamamızı sağlamaya yönelik uluslararası sözleşmeler ve ulusal kanunlar şiddeti önlemeye yönelik önemli kazanımlar sağlamaktadır. Bununla birlikte, yaşanan gerçekler mevcut düzenlemelerin ve uygulamaların yeterli olmadığını, başkaca düzenlemelerin ve uygulamaların yürürlüğe konulması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Son günlerde yaşanan Emine Bulut cinayeti ve diğer cinayetler göstermektedir ki, insanlar en ufak bir olayda doğrudan cana kasteden şiddete yönelmektedir. Toplumdaki şiddet yönelimi katlanılamaz boyutlara ulaşmıştır ve yaşanan şiddet olgusu acilen bütün yönleriyle ele alınmak zorundadır. Sadece münferit olayların üzerine gidilerek veya cezalar arttırılarak bir sonuca ulaşılamadığını görmekteyiz. Şiddete yol açan olgu ve etkenlerin ortadan kaldırılması için kapsamlı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çözümü sadece kanunda aramak yerine diğer normatif disiplinler de devreye sokulmalıdır. Farklılıkları ahenk zemini olmaktan çıkarıp çatışmaya dönüştüren sosyo-kültürel ortam gözden geçirilmelidir.
Bu doğrultuda Kurumumuz toplumda yaşanan şiddet olgusunu bir bütün olarak ele alarak yapılacak çalışmalara katkı sağlamak üzere Ekim ayında bir çalıştay yapmayı ve rapor hazırlamayı planlamaktadır.
Bu vesileyle, geçtiğimiz hafta, boşandığı eşi tarafından canice öldürülen Emine Bulut hanımefendiye ve eşleri tarafından öldürülen diğer hanımefendilere şahsım ve Kurumum olarak Allah’tan rahmet, çocuklarına ve acılı ailelerine sabırlar diliyorum.
Süleyman ARSLAN
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı