Geçtiğimiz günlerde Muğla Fethiye’de taşınmaz alım satımı için vekâlet çıkarmak amacıyla notere giden Kurul Üyemiz Dilek Ertürk, görme engelli olması nedeniyle kendisinden iki şahit istenmesi üzerine bu uygulamanın ayrımcılık oluşturduğunu belirterek defaatle itiraz etmiş; itirazında ısrarcı olması halinde kendisinden sağlık raporu talep edileceği yönünde ikaz edilmiştir. Yaşanan münakaşa üzerine satışın acil olması nedeniyle Kurul Üyemiz istemeyerek de olsa tanımadığı iki şahit getirilmesini kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bu vahim olay vesilesiyle engellilere yönelik ayrımcılık yasağına ilişkin şu hususların bir kez daha altının çizilmesinde yarar görülmektedir. Ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesi, tüm insan hakları sözleşmelerinin merkezinde yer almaktadır. Diğer uluslararası sözleşmelerin yanı sıra Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin (EHS) dayandığı genel ilkelerden birisi ayrımcılık yapılmamasıdır. Sözleşme kapsamında engelliliğe dayalı ayrımcılık; siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlama ve makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dâhil her türlü ayrımcılığı kapsamaktadır.
EHS’nin 19’uncu maddesi, tüm engellilerin diğer bireylerle eşit koşullar altında toplum içinde yaşama hakkına sahip olduğunu ve engellilerin bu haktan eksiksiz yararlanabilmeleri ve topluma tam katılımlarını kolaylaştırmak için gerekli tedbirlerin etkin biçimde alınması yükümlülüğünü düzenlemektedir. Engelli Kişilerin Haklarına Dair Komite’nin Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Hakkında 6 No’lu Genel Yorumu’nda bir insan hakkı ya da temel bir özgürlükten eşit yararlanılmasını veya uygulanmasını sağlamak için makul düzenlemenin gerekli olduğu durumda bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin ayrımcılık teşkil ettiği belirtilmektedir.
6701 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde hukuken tanınan hak ve hürriyetlerden yararlanmada “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş” temellerine dayalı ayrımcılık yasaklanmış; Kanun’un ayrımcılık türlerini düzenleyen 4’üncü maddesi ile makul düzenleme yapmama bir ayrımcılık türü olarak sayılmıştır. İlgili Kanun’un 5’inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında “… hizmetlerin planlanması, sunulması ve denetlenmesinden sorumlu olan kişi ve kurumlar, farklı engelli grupların ihtiyaçlarını dikkate almakla ve makul düzenlemelerin yapılmasını sağlamakla yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir. Kanun’un 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine göre, ‘‘ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek’’ Kurumun görevleri arasında sayılmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu, Kurul Üyemizin maruz kaldığı muameleye benzer bir başvuru konusunda ihlal kararı vermiştir. Anılan başvuru, başvuranın noterde gerçekleştireceği vekâletname çıkarma işleminde görme engeli nedeniyle iki tanık bulundurması zorunluluğunun engellilik temelinde doğrudan ayrımcılığa yol açtığı iddiasına ilişkindir. Bu başvuru üzerine alınan Kurul kararında görme engellilerin yapacağı işlemlerde tanık bulundurulmasının ancak görme engellinin talepte bulunması halinde gerektiği hususunun kanunda açıkça düzenlendiği vurgulanmıştır. Ayrıca görme engellilerin yapacağı düzenleme şeklindeki işlemlerde tanık bulundurulmasının zorunlu bir uygulama haline gelmesinin okuma yazma bilen, imza atabilen görme engellilere yönelik farklı muamele oluşturduğu, söz konusu farklı muamelenin makul ve meşru bir nedene dayanmadığı hususuna dikkat çekilmiştir. Sonuç olarak iki tanık bulundurma zorunluluğunun farklı muameleye tabi tutulan görme engelli bireye aşırı ve olağanın ötesinde bir külfet yüklediğinden eşitlik ilkesinin ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır (TİHEK, B. No: 2022/392, K. No: 2022/487, para. 39).
Kurul Üyemiz Sayın Dilek Ertürk’ün de belirttiği üzere engelli hakları söz konusu olduğunda öncelikle önemli olan husus, engelli bireylerin “birer merhamet nesnesi” değil kendi yaşamları üzerinde karar sahibi hak özneleri olduklarının anlaşılması gerektiğidir. Görme engellilerin Braille alfabesi dışında okuma imkânına sahip olmayan kişiler olarak değerlendirilmeleri, aynı zamanda kalıp yargı içermektedir. İlgili kurum ve kuruluşların görme engellilerin durumuna ilişkin bilinç eksikliği nedeniyle sorunların çözümüne yönelik gerçek bir arayış içine girilmediği anlaşılmaktadır. Engellilere sürekli korunmaya muhtaç oldukları algısıyla yaklaşılmamalı; engellilere karşı var olan ön yargı ve kalıp yargılar ortadan kaldırılmalıdır (TİHEK, B. No: 2022/392, K. No: 2022/487, para. 33).
Temel misyonu insan onurunu temel alarak kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olarak söz konusu hadisede Kurul Üyemiz Dilek Ertürk’e yapılan muameleyi kınıyor ve olayın takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.