SEMPOZYUM
KÜRESEL İNSAN HAKLARI SİYASETİ
- İnsani Trajediler, Değerler Yitimi ve Sistemsel Çöküş-
7 Aralık 2023
ANKARA
İnsanın bir hak süjesi olarak tanımlanmasının tarihsel arka planı, antik çağdan modern yüzyıla sistematik felsefenin kurucu isimlerinden düşünce ekollerine ve düşünürlerine varıncaya kadar uzanmaktadır. Bu düşünce serüveninin Orta çağdaki en parlak sözleşmesel metni olan Medine Vesikası, barış içinde birlikte yaşayabilmenin normatif çerçevesini çizen erken dönem sözleşme belgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine ilgili çağda Veda Hutbesi yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, kişisel hak ve hürriyetler, özel hayatın gizliliği, eşitlik hakkı ve kadın haklarını bir söylem ve erdem etiği olarak evrensel bir dille kurarak insanı merkeze alan haklar sistematiğinin tarihsel birikimine esaslı bir katkı sunmuştur. Böylelikle insan hakları, farklı tarihsel dönemlerin değişen medeniyet havzalarında çeşitlenen kuramsal ve eylemsel müktesebat ile birikimsel olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Tarihsel süreklilik içerisinde modern dönemin kurucu söylemi ve normatif çerçevesi olarak ortaya çıkan insan hakları düşüncesi, global siyasal düzenin en önemli politik aracına dönüşmüştür. Bu doğrultuda modern insan hakları pratiği; yirminci yüzyılın ikinci çeyreğinde sözleşme külliyatının oluşturulması, modern anayasalara haklar bildirgesinin içkinleştirilmesi ve Soğuk Savaş sonrası dünya siyasi tartışmalarında insan haklarının uluslararası meşruiyet kriteri olarak kabul edilmesi sonucunda yasal ve siyasi olayların yakınsamasıyla politik bir görünüm kazanmıştır. Ancak yirminci yüzyıla damgasını vuran tarihsel anlatının insan ticareti, mülteciler, sığınmacılar ve İslam karşıtlığı gibi yüzleşmekte olduğumuz küresel insani krizler, trajediler ve yıkıcı savaşlar karşısındaki etkisizliği insan hakları alanında tartışma konusu yapılmaktadır.
Salt insan olarak doğmanın hak süjeliği açısından yeterliliği sorunundan haklar ile sorumluluklar ilişkisine varıncaya kadar birçok esaslı tartışmanın felsefi izleği çağlar boyunca izlenebilmektedir. Söz konusu felsefi izlek çerçevesinde insan haklarının “kaynağı, öznesi nitelikleri, ahlaki temelleri ve evrenselliği" temel tartışma alanları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Modern uluslararası insan hakları rejiminin retoriksel amacını oluşturan hak taleplerinde evrenselleştirilebilir bir söylem düzeneğinin yaratılamadığı görülmektedir. Bir diğer ifadeyle modern insan hakları sistemi vadettiği maddi eşitlik hedefini gerçekleştirememektedir. Uluslararası hukuk, insan haklarını koruma mekanizmaları ve bunların referans noktasını oluşturan temel insan hakları ilkelerinin ve söylemlerinin çoğunlukla jeopolitik yönelimli olduğu görülmektedir. Uluslararası insan haklarına yönelik en temel tartışma alanlarından birisi olan Üçüncü Dünya Yaklaşımları (TWAIL), insan hakları teorisinin dayandığı tarih felsefesinin farklı bir yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu yaklaşım, dünya uluslarının sömürgeleştirilmesi sürecinin modern siyasal tarihin kilit noktaları olarak kabul edildiği yeni bir paradigmanın oluşturulmasına elverişli bir zemin sunmaktadır. Böylelikle modern insan hakları söylem ve pratiğine ‘alternatif coğrafyaların’ dahil edilmesi, insan hakları teorisinde önemli bir dönüşüm yaratma potansiyelini de beraberinde getirmektedir.
7 Ekim 2023 tarihinden bu yana devam eden, İsrail'in Filistin halkına yönelik uluslararası hukuk ve insancıl hukuk normlarını ihlal eden ve savaş suçu teşkil eden saldırıları, temel insan hakları ilkelerinin jeopolitik yönelimli olmaktan çıkıp evrensel bir nitelik kazanmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. İsrail’in sivilleri de hedef alan, adeta katliam niteliğindeki saldırıları neticesinde en büyük zarara, kırılgan gruplar içinde yer alan ve uluslararası savaş hukuku gereği öncelikli olarak korunması gereken kadınlar, yaşlılar ve çocuklar uğramaktadır. İsrail en ağır insanlık suçunu işleyerek, Gazze’de insanların en temel gereksinimlerine ulaşamamasına, hastanelerin, ibadet yerlerinin, sivil yerleşim alanlarının bombalanmasına ve temel hak ve özgürlükler ile insancıl hukukun temel ilkelerinin ihlal edilmesine sebep olmaktadır. İsrail’in bir devlet politikası olarak yürütmüş olduğu Filistin halkına yönelik sistematik, kuşatıcı ve yok edici eylemleri reelde insancıl hukuk ilkeleri süzgecinden irdelendiğinde apaçık bir soykırım suçu oluşturmaktadır. Tüm bu gelişmeler, hâkim insan hakları retoriğinin küresel reel politikle olan çelişkilerini gözler önüne sermektedir. Yaşanan insani kriz karşısında başta uluslararası insan haklarını koruma mekanizmaları olmak üzere tüm siyasi aktörlerin insan haklarından yana tavır alması beklenirken yeterli aksiyonların alınmadığı/alınamadığı görülmektedir. Bu durum, şüphesiz, modern insan hakları sisteminin vadettiği maddi eşitliğin sağlanamadığının açık bir tezahürü olmaktadır.
Tüm bu açıklanan gerekçelerle; evrensellik-yerellik geriliminde modern insan hakları düşüncesine ilişkin bir perspektif sunmak, modern insan hakları düşüncesine yönelik eleştirel eğilimleri serimlemek ve son dönemde Filistin’de yaşanan ve soykırıma varan insani trajediyi insan hakları idealitesi açısından ele almak amacıyla 7 Aralık 2023 tarihinde Ankara’da “Küresel İnsan Hakları Siyaseti -İnsani Trajediler, Değerler Yitimi ve Sistemsel Çöküş-” konulu bir sempozyum gerçekleştirilecektir.
SEMPOZYUM TARİHİ VE YERİ:
7 Aralık 2023/ Litai TBB Konuk Evi
Sempozyuma katılım, kontenjanla sınırlıdır.
Sempozyum Youtube üzerinden canlı yayınlanacaktır.
İletişim Bilgileri
Fırat POLAT – İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman Yardımcısı
+90 312 422 78 26
Emine ATMACA – İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman Yardımcısı
+90 312 422 79 92
sempozyum@tihek.gov.tr
Sempozyum Programını Görüntülemek İçin Tıklayınız...