Afyonkarahisar’daki bir ilkokulda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için hazırlanan gösteride sınıf öğretmeninin disleksi (özel/özgül öğrenim güçlüğü) olan bir öğrenciyi hareketleri yapamadığı gerekçesiyle gruptan çıkardığına ilişkin iddialar yazılı ve görsel medyaya yansımıştır.
Türkiye’nin 1990 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocuk hakları açısından global ölçekte atılan en önemli adımlardan biri olmuştur. “Ayrımcılık yapmama, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı ile katılım hakkı” olmak üzere dört temel ilkeyi merkezine alan Sözleşme’nin 3’üncü maddesine göre: “Taraf Devletler, bu Sözleşme’de yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana–babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, engellilik, doğum ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.”
Çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi ile çocuklarla ilgili yapılan her türlü işlem ve eylemde çocuğun yüksek yararı ilkesinin gözetilmesi Anayasamızda da güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41’inci maddesine göre: “…Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” Anayasanın 61’inci maddesinde ise sosyal güvenlik açısından özel olarak korunması gerekenler arasında çocuklar da sayılarak devletin korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri almakla yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. Anayasanın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasında ise çocuklar için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı ifade edilmiştir.
BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin (EHS) dayandığı genel ilkelerden birisi ayrımcılık yapılmamasıdır. Sözleşme kapsamında engelliliğe dayalı ayrımcılık; siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlama ve makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dâhil her türlü ayrımcılığı içermektedir.
EHS’nin 19’uncu maddesi, tüm engellilerin diğer bireylerle eşit koşullar altında toplum içinde yaşama hakkına sahip olduğunu ve engellilerin bu haktan eksiksiz yararlanabilmeleri ve topluma tam katılımlarını kolaylaştırmak için gerekli tedbirlerin etkin biçimde alınması yükümlülüğünü düzenleme altına almaktadır. Engelli Kişilerin Haklarına Dair Komitenin “Bağımsız Yaşama ve Topluma Dâhil Olma” başlıklı 5 No’lu Genel Yorumu’na göre: “tüm engelli çocukların yaşamlarını onur içinde kendi kendine yeterliklerini sağlayan ve topluma aktif katılımlarını kolaylaştıran koşullar altında sürdürmesi” gerekmektedir. Topluma dâhil olma hakkı kapsamında sosyal yaşama ve halka sunulan hizmetlerin tümüne erişim, engellilerin toplumsal yaşama tam olarak dâhil edilmesini sağlamak için sunulan hizmetleri desteklemeyi içermektedir. Bu hizmetler konut, ulaşım, alışveriş, eğitim, istihdam, dinlence aktiviteleri ve sosyal medya da dâhil olmak üzere halka sunulan diğer tüm imkân ve hizmetlerle ilişkilendirilebilmektedir.
6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kanunu’nun 3’üncü maddesinde hukuken tanınan hak ve hürriyetlerden yararlanmada “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş” temellerine dayalı ayrımcılık yasaklanmış, 4’üncü maddesinde ise “ayrı tutma” bir ayrımcılık türü olarak düzenlenmiştir.
Temel misyonu insan onurunu temel alarak kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi olan Kurumumuz, ulusal ve uluslararası mevzuatta çocuk haklarına verilen önemin yerine getirilmesi ve çocuğun yüksek yararının korunmasına ilişkin çalışmaları kapsamında yazılı ve görsel medyaya yansıyan mezkûr iddiaları yakından takip etmektedir.