Avrupa Birliği’nin (AB) en yüksek yargı organı olan AB Adalet Divanının Belçika’da bir belediyenin başörtüsü yasağı uygulamasının din ve inanç özgürlüğünü ihlal etmediğine ilişkin kararı yazılı ve görsel medyada yer almıştır.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede din ve vicdan hürriyeti güvence altına alınmış; kişilerin dini, inancı ve mezhebi nedeniyle ayrımcılığa uğraması yasaklanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, din ve vicdan özgürlüğünün içsel (forum internum) ve dışsal (forum externum) iki boyutu bulunmakta olup içsel boyutu; düşünce, vicdan ve dini inanç özgürlüğüne sahip olmayı, din veya inanç değiştirme özgürlüğünü ve inanmamayı da kapsamaktadır. Dışsal boyutu ise kişinin dinini, inancını ve düşüncesini dışa vurmasını, aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü ifade etmektedir. Bu açıdan din özgürlüğü esas olarak bireyin vicdanı ile ilgili bir husus olmakla birlikte aynı zamanda, diğer hususların yanı sıra “dinini açıklama” özgürlüğünü de içerir. Sözcükler ve hareketler ile açığa vurma, dini inançların varlığı ile bağlantılı bir olgudur (AİHM, Kokkinakis/Yunanistan, B. No: 14307/88, 25/5/1993, para. 31).
Din ve inanç özgürlüğü, BM İnsan Hakları Komitesinin (İHK) 22 No’lu Genel Yorumu’nda ise şu şekilde ifade edilmiştir: “Din veya inancı ortaya koyma özgürlüğü “bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak ve aleni veya özel olarak” kullanılabilir. Din veya inancı ortaya koyma özgürlüğü, tapınma, ibadet etme, kuralları uygulama, dinin veya inancın gereklerini öğrenme gibi geniş ölçüde birçok fiili kapsamaktadır. Tapınma kavramı inancı doğrudan açıklamaya yönelik ayinsel ve törensel eylemleri ve bu tip eylemlerin bir parçasını oluşturan ibadet yerleri inşa etme, törensel objelerin kullanılması, sembollerin teşhiri ve tatillere ve dinlenme günlerine uyulmasını da içermektedir. Din veya inanca uygunluk veya din veya inancın gereklerinin uygulanması, sadece törenleri değil aynı zamanda, beslenme ile ilgili belirli âdetleri, belirli kıyafetlerin giyilmesini veya başörtüsü takılmasını, hayatın belirli aşamalarıyla ilgili törenlere katılmayı, özellikle belirli bir grubun kullandığı belirli bir dili konuşmayı da içerebilir.” (İHK, Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğüne İlişkin Genel Yorum No.22, 48. Oturum (1993), para. 4).
Uluslararası sözleşme düzeyinde bu denli önemli güvencelere rağmen İslam karşıtlığı yaygın bir biçimde gün yüzüne çıkmaya devam etmektedir. AB Adalet Divanı tarafından alınan karar da bunun en bariz göstergelerinden biridir.
6701 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde hukuken tanınan hak ve hürriyetlerden yararlanmada “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş” temellerine dayalı ayrımcılık yasaklanmıştır. İlgili Kanun’un 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde “insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanındaki uluslararası gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek” Kurumun görevleri arasında sayılmıştır.
Bu çerçevede, temel misyonu insan onurunu temel alarak kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi olan Kurumumuz, AB Adalet Divanı tarafından alınan hukuksuz kararı şiddetle kınamaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.