e-Başvuru
Erişilebilirlik Menüsü
TİHEK Ulusal İnsan Hakları Kurumları Küresel Ağı (GANHRI) Genel Kurul Toplantısına Katıldı
TİHEK Ulusal İnsan Hakları Kurumları Küresel Ağı (GANHRI) Genel Kurul Toplantısına Katıldı
27.02.2018
A- A+

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, 21-23 Şubat 2018 tarihlerinde BM Cenevre Ofisinde gerçekleştirilen Ulusal İnsan Hakları Kurumları Küresel Ağı (GANHRI) Genel Kurul Toplantısına katıldı. 3 günlük programa Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan, Kurul Üyesi Cemil Kılıç ve Uzman Ekin Bozkurt Şener katıldı.

Yıllık Genel Kurul Toplantısı, GANHRI’yi oluşturan dört ana bölgeden (Afrika, Amerikalar, Avrupa, Asya-Pasifik) yüzü aşkın ulusal insan hakları kurumu ile sivil toplum örgütü, BM ilgili birim temsilcileri ve gözlemcilerin katılımıyla Cenevre’de gerçekleştirildi.

Ana kurul toplantısı, tematik paneller, bölgesel ağ toplantılarının yanı sıra farklı konularda yan etkinliklere ev sahipliği yapan Genel Kurul’da Kurumumuz temsilcileri farklı oturumları izleme, ikili görüşmeler yaparak geleceğe dönük işbirlikleri konusunda görüş alışverişinde bulundu.

Bu kapsamda; GANHRI Genel Kurul görüşmelerinin yanı sıra, Kurul ana temaları olarak Yaşlı Hakları ve Engelli Hakları konusundaki paneller izlendi, üyesi olduğumuz Avrupa Ağının (ENNHRI) akreditasyon sürecine ilişkin yan toplantısına katılım gerçekleştirildi.

Bunun yanı sıra üç gün boyunca; Ulusal İnsan Hakları Kurumları Arap Ağı ve Filistin İnsan Hakları Kurumu işbirliğinde gerçekleştirilen “ABD’nin Kudüs kararının bölgedeki ve insan hakları üzerindeki etkileri”, BM Kalkınma Fonunca (UNDP)  gerçekleştirilen “Orta Asya UİHK’lerine üçlü destek (UNDP, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, GANHRI)” ve “Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve takibinde insan hakları kurumlarının rolü” yan etkinlikleri takip edildi.

İkili görüşmelere de olanak sağlayan Genel Kurul sürecinde İşkencenin Önlenmesi Alt Komitesi Başkanı Malcolm Evans, ENNHRI Genel Sekreteri Debbie Kohner ve GANHRI Özel Danışmanı Alan Miller ile görüşme yapılarak farklı bölgelerden ulusal kurumlarla işbirliği olanakları değerlendirildi.

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan basın mensuplarının sorularını da yanıtladı.

"BM Güvenlik Konseyi’nin yapısı adil, demokratik ve çoğulcu değil"

Arslan, TİHEK’in  2016’da kurulduğunu ve geçen yıl aktif olarak faaliyete başladığını belirterek "Bu tip kurumlar, BM’nin bölgesel ve ulusal ayakları gibi değerlendiriliyor." diye konuştu.

Türkiye’nin insan hakları konusunda iyi durumda olduğunu ifade eden Arslan, gözlemci olarak katıldıkları GANHRI’ye tam akredite olmayı amaçladıklarını söyledi.

Arslan, GANHRI’ye akredite olmanın önemine değinerek şöyle konuştu:

"Ama bu olmazsa olmazımız değil. Önemli olan bizim kendi ülkemizde insan haklarına saygıyı geliştirmek ve insan haklarını korumaktır. Zaten ayrımcılık bizim devletimizin ve kültürümüzün kabul etmeyeceği durum. Bu konuda da zaten iyi niyetli bir yönetimimiz var. Kurumsal destekler hem mevcudu korumayı, hem de daha ileriye gitmeyi sağlayabileceği için de biz GANHRI’ye akreditasyonu bir standart olarak belirledik. Olamazsak da biz Türkiye standartlarında daha iyisini yapmaya çalışırız."

- "Batı insan hakları alanında iyi bir sınav vermedi"

Arslan, günümüzde insan hakları alanında samimiyet sorunu yaşandığına dikkati çekerek Batı dünyasının özellikle Suriyeli sığınmacılar konusu başta olmak üzere insan haklarına ilişkin iyi bir sınav vermediğinin altını çizdi. Özellikle Avrupa’da on binlerce sığınmacı çocuğun kayıp olduğuna dikkat çeken Arslan, başta BM olmak üzere uluslararası toplumu bu çocukların akıbetini araştırmaya davet etti.

Akdeniz’de göçmenlerin boğulduğunu ve sığınmacıların Avrupa’da pek çok zorlukla karşılaştığını anlatan Arslan, "Batı medyayı çok iyi kullanıyor ve iyi organize oluyorlar. Dışarıyı çok rahat eleştirebiliyor ama kendi içindeki ayıpları ve ihlalleri gizleyebiliyor. Ama artık mızrak çuvala sığmaz oldu." dedi.

Arslan, dünyada insan hakları konusunda samimiyet sorunu olduğunu vurgulayarak "Örneğin; Mısır’da darbe oldu, doğru dürüst buna karşı bir çıkış olmadı. Ardından birçok insan hakları ihlali oldu. Cezaevlerindeki işkencelere ses çıkarılmadı. Türkiye’ye 15 Temmuz sonrası getirilen eleştirilerin hiçbirini Mısır’a yapmadılar. Halen de böyle devam ediyor. Bu açık bir çifte standarttır." diye konuştu.

Türkiye’ye karşı eleştirilerin samimiyetsiz olduğuna vurgu yapan Arslan, insan haklarının ülkeye karşı siyasal araç olarak kullanıldığına işaret etti.

- BM’ye eleştiri

Arslan, insanlığın geleceği için insan hakları alanında yeni bir açılıma ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:

"BM normal zamanların teşkilatı değildir. BM savaş sonrası, anormal bir dönemde oluşturulan bir yapıdır. Bunun normalleştirilmesi gerekir. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’ni yıkan devletler tarafından Cemiyet-i Akvam kuruldu. Dünyaya barış getirecekleri iddiasıyla gelmişlerdir ama dünyayı yeni bir dünya savaşına getirmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından da Birleşmiş Milletler kurulmuştur. O da dünyaya yeni bir düzen, barış ve insan hakları getirmek iddiasıyla kurulmuştur. Ama bugüne kadar gördüğümüz uygulamada bunlar gerçekleşmemiştir."

Anadolu medeniyetinin bir hak medeniyeti olduğunu vurgulayan Arslan, "Bugün dünyadaki yerleşik insan hakları anlayışı bize göre çok dar ve sığ bir anlayıştır. Bu anlayışı BM ve onun altındaki yapılar belirlemiş durumda. Ama şunu biliyoruz ki; şu andaki mevcut yapıda insan hakları devletlerin tanıdıkları haklardan ibaret. İnsan hakları böyle anlaşılıyor. Bunlar son derece sınırlı haklardır. Ama bizim medeniyetimize baktığınız zaman insan hakları herkesin sadece devletten talep edeceği haklar değil, kul hakkı anlayışıyla herkesin herkesten talep edebileceği haklardır. Böyle bir kültürden geliyoruz." ifadelerini kullandı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde veto hakkını kullanan beş daimi ülke arasında İslam dünyasını temsil eden tek bir ülkenin olmadığına dikkat çeken Arslan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çoğulculuktan, demokratik katılımdan bahsediliyor. Eğer biz global bir demokrasiden bahsediyorsak en azından bir İslam ülkesinin BM Güvenlik Konseyinde temsil edilmesi gerekiyor. İslam dünyasının dışarıda bırakıldığı bir Güvenlik Konseyi yapısı adil, demokratik ve çoğulcu bir yapı değildir. Bunun kesinlikle değiştirilmesi gerekir. Bu olmadığı zaman Müslümanlara ve İslam’a karşı yapılan her türlü ihlalde sessiz kalınmasına şahit oluyoruz. Bunu Bosna örneğinde gördük. Hatta Hollandalı BM askerlerinin Bosnalıları Sırp katillere adeta teslim ettiğine ve Bosnalılara katliamlar uygulandığına da şahit olduk. Dolayısıyla BM’nin tüm kurumlarında tüm insanlık eşit şekilde temsil edilmek zorundadır. Şunu da belirtelim ki artık son Kudüs oylamasında da gördüğümüz gibi dünya vicdanı mevcut haksızlıkları kabul etmez hale gelmiştir."

Paylaş :